
Hatay'a 18 km uzaklıkta, Samandağ'ın en yüksek tepesindeyiz. Bütün nedenlerin başlangıcı ya da cevapların son noktası burası olmalı. Mevsimin kışa döndüğünü unutan arsız bir cır cır böceğinin sesine etkileyici bir sessizlik eklenmiş. Ekim ayında olmamız sebebi ile ortalıkta bizden başka kimse yok. Sanki, yaşamın anlam kazandığı etkileyici bir düşlemdi St. Simon Manastırı.
Burası, M.S. V. yy 'da Terki Dünya Tarikatı'nın merkeziymiş . Simon'un bir manastırda aldığı temel din eğitiminden sonra kendini kentin dışında bir hücreye kapattığı, burada 3 yıl yaşadıktan sonra kentin yakınındaki bir dağa çıkarak kendini bir kayaya zincirlediği ve çevresine çizdiği bir çemberin dışına çıkmadan yaşamaya başladığı rivayet edilmiş. Kayalar üzerine oyulmuş ve kesme taşlardan oluşmuş bu manastırda Simon, 45 yılını birsütun üzerinde geçirmiş. Hala o sütunu görmek mümkün. Simon, evrenin ve yaşamın anlamını bulmaya çalışırken, her şeyden uzaklaşmış ama düşlemine sınırsız güveni sığdırmış. Onun mucizevi güçleri olduğuna inanan insanlar, etrafına toplanmış.
Ulaştığımızda akşam olmak üzereydi. Mavi ve siyah arasındaki bir anı yaşarken, kocaman taş sütunlar, yollar, sarnıçlar daha da büyüdü, büyüdü... İşte bu an, beş duyumun ötesinde bir duygu ile Simon'un mağrur duruşunu hissettim. 45 yılını üzerinde geçirdiği rivayet edilen sütuna çıktım. Güneyde, kızıl saçlı bir kadının işveli devinimlerle Akdeniz'in derinliklerinde yavaş yavaş kaybolduğunu izledim. Doğu'da kıvrıla kıvrıla akan Asi'nin alaca karanlıkta gümüşi bir yılanı andırdığını gördüm. Etrafa Akdeniz'e özgü acı bir ot kokusu yayıldı. Tüm renklerin, seslerin büyüsüne rağmen, kalmakla gitmek arasında kalan manastırın bedbahlığı canımı sıktı. Anlatılanlara göre birçok eser yakın geçmişte hırpanlanmış. Yaşama kültürü olmadığı gibi yaşatma kültürü de yok bizde diye düşündüm. Eğer elvermezsek, St. Simon hakikaten bizi terkedeceğe benzer.
Arkadaşlarım havanın karardığını söyleyerek arabaya ilerlerken, dikdörtgen meydanın tam orta yerinde yalnız kaldım.Sessizlikte, duyamadığım seslerin gürültüsünü hissettim. Hem büyülendim hem ürktüm. Sessizliğe ses verdim ve Simon'a veda ettim.
“ya dışındasındır çemberin, ya da içinde yer alacaksın, kendin içindeyken, kafan dışındaysa...”
Hatay, Ekim 2009
Sabiha