Şuayp Şehri'nden kuzeye doğru devam edince, 16 km sonra Soğmatar Harabeleri ile karşılacağımızı okumuştuk ama dağların arasında kayboluyoruz. Her yer taş. Taşa kesilmiş bir anı yaşıyoruz. Taşa tohum ekilmez derler, ekili bir tek çöp göremiyoruz. Sanki bir film setinde, farklı bir gezegene yolculuk yapan gezginleriz.
Ekim ayının son çeyreğinde olmamıza rağmen, hava çok sıcak ve etrafa asfalttan yukarıya doğru bir sıcaklık yükseliyor. "Matar", Arapça yağmur demekmiş. Bir nevi ilahi, tekerleme dilimize takılıyor.
Yağ yağ yağmur,
Tarlada çamur,
Teknede hamur,
Ver allahım ver,
Sellice yağmur.
Aslında kışın bol yağmur alan bu bölgenin taşa kesilmesi, yazın koyun ve keçilerin su ihtiyaçlarını karşılayacak sarnıç ve kuyuların oluşmasını sağlamış ve hatta Hz. Musa'nın bu bölgede çiftlik yaptığına ve Yağmurlu Köyü'deki kuyulardan birinin Hz. Musa'nın asası ile açıldığına inanılıyor.
Oldukça bozuk bir yoldan, etrafı dağ ve yüksek tepelerle çevrili Yağmurlu Köyü'ne (Soğmatar) girdiğimizde, yağmur duasının devamını getirmem gerektiğini anlıyorum: "Evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, deve tellal iken, sinek berber iken, ben annemin babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken..." İşte bu masal girizgahını yapmanız gerekiyor, çünkü bir masalın içine düşüveriyorsunuz. Köyün ahalisi, altı ile on yaşlarındaki çocuklardan oluşmuş sanki. Her evden ona yakın çocuk çıkıyor. Küçük adamlar, çok az bildikleri yarım yamalak Türkçeleri ile bize yardımcı olmak istiyorlar.
-Abla, tepede yazılar var, göstereyim mi?
- Uzakta mı?
- Yok abla, arabaya bineyim, az ileride...
Arabanın kapısını açıyor ve küçücük poposu ile kocaman popomu iteliyor, ilişiyor, yüzünü cama çeviriyor, bize bakmadan utangaç tavırlarla gitmemiz gereken yeri eliyle işaret ederek anlatıyor. Bir çatak çocukta peşimizden tozu dumanı kata kata geliyor. İstanbul'da hangi çocuk bu kadar fütursuz bir güvenle bir başkasının arabasına biner diye düşünüyorum. Bu çocuklar kuşku duymadan bizi baştan doğru sayıyorlar, inanıyorlar. Belkide bu köyün çocukları, Tanrıların efendisi Sin'in koruması altındadır. Çocuklar ya da köyün küçük adamları, iyi ya da kötüyü adamın gözünden anlıyorlar. Arabadan iniyoruz, elimizden tutarak bizi bir mağraya götürüyorlar. Kırık dökük Türkçeleri ile Pognon Mağrasındaki rölyöfleri gösteriyorlar. 2500 yıldır hiç kıpırdaman duran kral ve tanrı kabartmaları bir dile gelse neler anlatırlar diye düşünüyoruz. Çocuklar sabırsızca elimizden çekleye çekeleye "Kutsal Tepe"ye çıkmamızı istiyorlar. Tanrının unuttuğunu düşündüğümüz bu topraklarda, Soğmatar'ı kuşbakışı gören Kutsal Tepe'de tanrılar ile karşılaşıyoruz. Kayaya oyulmuş, Samaş (güneş) ve Sin(ay) bizleri selamlıyor. 2500 yıldır orada olduklarını ise tepenin üzerine atmış oldukları imzalarından anlıyoruz. Süryanice çivi yazılarını köyün küçük adamları göstermeseydiler kesinlikle göremezdik. Doğu'daki en iyi rehberler köyün çocukları oluyorlar.
Çocuklarla, Kutsal Tepe'den koşa koşa köye indik. Yanımızdaki kalemleri, çikolataları, tokaları verdik. Mahçup ama bir o kadar mutlu, çam sakızı çoban armağanı hediyelerimizi kabul ettiler. Aynı dili konuşamasakta, büyüklerin nerede olduğunu öğrenmeye çalıştık. Yaklaşık bir saat köyde gezinmemize rağmen hiçbir ebeveyne rastlamadık. Küçük adamlardan biri, babasının pamuk toplamaya gittiğini, diğeri, Harran'a nasıl gideceğimizi babasına sorabileceğimizi söyledi. Atladı arabaya, köyün çıkışındaki evine götürdü. Köydeki diğer evlere göre hallice bir evin önünde durduk. Meğer burası köyün okuluymuş ve ailesi burada yaşıyormuş. Okuldan çıkanlar köyün öğrencileri değil, ablası, abisi, maailesiymiş. Gittiğimizde bayramdı ve evin kadınları, çiçekli melamin tabaklarda, yalnızca misafir geldiğinde ikram edilen kurabiyeleri (şehirden alınmış) sundular, bizleri çekingen bakışlarla, kapı ardından izlediler. Kurabiyelerden sonra, şeker, kuruyemiş ikram ettiler. Çok fakir oldukları çocukların çıplak ayaklarından anlaşılan bu köyün, gönlü zengin insanlarına Sin ve Samaş'ın silkelenip güç vermesini diledik.
"Yağ yağ yağmur, teknede hamur tarlada çamur, ver allahım ver Soğmatar halkına aş, hamur."
Sabiha