31 Temmuz 2016 Pazar

Sev, 27 Aralık 2015, 01.24

Sevgili Şirin'ciğim,

Sana daha evvel sözünü ettiğim, “benliğimin kayıp kıtalarına yolculuğum” sürüyor hala… Hani çok önceleri zalim bir yok sayışla adresini yitirdiğim, içimdeki o küçük kızın kaybolduğu şehirlerde dolaşıyor, iz sürüyorum mahalle aralarında hala… Okuduğum her kitap, konuştuğum her insan, hissettiğim her duygu birdenbire köprü oluyor aramızda, o yaralı küçük yavruyla. Hiç kolay değil inan, çoktan terkettiğim kasabaların hüzünlü romantizmine, şimdinin hoyratlığa önlem zırhları içinden geri dönmek. Anlamak, anlam vermek, farketmek ya da affetmek…

Ömrümün yarısını, belki de daha fazlasını tükettim ben. Evliyim, çocuklarımın annesiyim. Ailem, mesleğim ve sevdiklerimle örülü bir yaşamı nefes nefese koşarak sürüklerken bu koca şehirde, yine de bir yanımla çok eksiğim işte, çok eksiğim! İçimde sızım sızım bir şeyler… Biliyorum kolay değil ama, yapabilirim. Acının tükendiği yerden doğabilirim… Söylenmemiş şarkıları söyleyebilir, yazılmamış kitapları yazabilir, yapılmamış resimleri yapabilirim… O küçük kız korkup kaçarken yaşamdan çok uzaklara, yanında götürdüğü her şeye yeniden dokunabilirim… İçimin kayıp çocuğunu sarmalayıp, büyütebilirim… Zaman… Sadece birazcık zaman… 

Sezen aksu dinliyorum yine son günlerde:
“Sızım sızım sızlar içim, gözümde akmayan yaşlar
İçimde yıllardan kalma birikim, bilmem ne zaman patlar?
Bilirim sonu var bunun, bilirim sonu gelir her sorunun
Bilirim sonu var bunun, çaresi bulunur bilirim her sorunun
Hiç aç susuz yaşamadım ki…
Hiç parasız pulsuz kalmadım ki…
Hiç aşksız sevgisiz olmadım ki…
Neden, neye, kime bu özlem?”

15 Temmuz 2016 Cuma

Şirin , 28 Kasım 2015, Cumartesi

Merhabalar benim güzel arkadaşım,

Hemen yazarım diye düşünüyordum ama araya epey fasıla girmiş. Yarı açık tam kapanmamış bu hali, bugün ardına kadar açmak istiyorum. Niyet ettim Allah rızası için açıl susam açıl diyorum. 

Bana gönderdiğin yazıda dikkatimi çeken sorulardı. O hale sorular ile başlayayım. Niçin soru sormaktan çekiniyoruz? Yoksa soru sormayı mı bilmiyoruz? Aslında bizi korkutan "sormak" eyleminin yüklediği sorumluluk mu, yoksa "soru"nun cevabı mı? Benim nazarımda her ikiside aynı müşkülde. Bahaneler uyduruyorum kendime. "Şimdi soru soracağımda ne olacak? Yoracağım kendimi" diye. Aslında bu müşkülpesentlikten bir sıyrılsam, kilitlediğim tüm kapılar bir bir açılacak.  İçimdeki binbir odalı sırça köşkümdeki, yetmiş beş karelik (sanırım brüt) odamda sıkışıp kalmayacağım. Aldığım her bir cevap beni geçmişten kurtarıp, bugüne yaklaştıracak. O halde sorumluluğu alıyorum ve soruyorum: Ne istiyorum?

İstediğim aslında, bazı soruları bilmek. Öyle cevapları var ki bu soruların, bu nedenle yanıtlarını bilmektense, beni sarsacak, harekete geçirecek soruları bilmek istiyorum. Neyi istiyorum?

Çokça mutluluk istiyorum. Mutluluğu erdemli yaşamak olarak tanımlarsam: Gülümsemek, gerçek bir gülümsemeyi karşılamak, sağlıklı olmak, kararında yemek, güzelleşmek için içmek, çokça yürümek, bilgimle insanlara yardım etmek, bilmek için okumak, insanları insanca yaşamaya cesaretlendirmek, müzik dinlemek, estetik bir gözle evrene bakmak, dünyayı gezmek, gördüklerimi yazmak, dünyaya iz bırakmak... 

Yukarıdaki istekler tanıdık gelmiştir. Ortalama bir insanın isteyebileceği, hayatın olağan akışına uygun bir yaşam... Şimdi erdemli yaşamıyor muyum? Hayır yaşamıyorum. İşe gidiş gelişimde harcadığım üç saati düşünürsek çok mümkün değil. Sıkış tıkış bir ömür. Buna bİr dur deme Vakti geldi diye düşündüğümüzden, üçüncü kez Ege'ye gittik. Köy içinde bir yer beğendik. Henüz sürülmüş toprağın üzerine milyonlarca hayal yerleştirdik. Üzerine hayal ektiğimiz toprağın bizim olması için dualarımızı ettik, şehri İstanbul'a geri döndük. 

Sana en son yazdığımda Ankara Katliamı olmuştu. Şimdi Paris kan ağladı, yüzlerce insan öldü. G20 gerçekleşti, aile fotoğrafı çekildi. Sahne gülüşleri, donuk tebessümler derken, sınırların geçilmesi, uçak düşmesi, telefonlara çıkılmaması, doğal gazın kesilme ihtimali, Can ve Erdem'in mahpusla imtihanı, tırın içindekiler, silahtı, ilaçtı derken... erdemli yaşamak şöyle dursun, ölmeden sağ kalmak aklımıza mukayyet olmak erdem oldu. 

Bu arada araya TEOG girdi. Terör örgütü olduğunu düşündüğüm bu kısaltma, meğer ebeveynlerin mücadele ettiği gerçek bir teşkilatmış. "Temel Egoları Ortasından Göçertme" birliği, üç insan evladını (ana, baba, kız/oğul) gerçekten hem parasal, hem zamansal hem de zihinsel çökertiyor ve sistem bunu öyle ustaca organize ediyor ki, sistematikleri bozulan bu üçlü, dayatılan zorluğu içselleştiriyor. TEOG anneleri olan arkadaşlarımı göremez oldum. Bir an önce bu örgütün pençelerinden kurtulmaları ve kente, yaşama inmelerini diliyorum.

Hayat bir armağan ve ben ondan kolay kolay ayrılmayacağım. Armağanlarımızı daha da süslemek dileği ile bana yaz:)

14 Temmuz 2016 Perşembe

Sev, 16 Kasım 2015

Şirin'ciğim,

Derine düştüm nicedir. Anlatılması güç  bir ağrının kucağında kıvranırken, nefes nefese koşasım var hayata bir yandan. Oysa hayat hızla akıyor elimden, ben nefes nefese sadece… Sanki daha önce hiç sormamış gibiyim nedenlerini, niçinlerini, nasıllarını bu menzili belli hikayenin. Unutulmuş yaralarımı kanatıyorum bile isteye… Biliyorum ki acı büyütecek beni. Biliyorum ki ancak acı götürecek beni kendime… Ah, ne çok oyalandım sistemin oyunlarıyla, ne çok vakit kaybettim! Oysa aldıklarımın karşılığında, harcadığım hep kendimdim! Hep kendime giden yolların önünden geçip durdum sabahları, akşamları, öğleleri ve gece yarıları. Hiç bakmadım, hiç aramadım, kördüm, hiç görmedim sanki. Kendime giden yolları unuttum, unutmak istedim belki. Önce kanatıp yaralarımı, sonra pansuman yapıyorum işte şimdi kendime şefkatle… Büyütmeliyim sessiz sedasız içime gömdüğüm çocuğu… Yasını tutmalı ve diriltmeliyim yeniden. 

Derinlerdeyim nicedir Şirin'ciğim. Kendime doğru yol alıyorum, kimselere belli etmeden…

12 Temmuz 2016 Salı

Şirin, 19.10.2015, Pazartesi

"Yarın bambaşka biri olacağım diyorsan neden bugünden başlamıyorsun?" Epictetus

Yazdıklarını okuyunca aklıma bu cümle geldi. Ustalıkla içine gizlediğin "kendini" aradığını düşünüyorum. İşin can sıkıcı yanı, gizlendiğin yerden çıkmaya izin vermiyorsun. Gelecek ve dünde sıkışmış, olağanüstü bir sen varsın. Mükemmel olmaya uğraşıyorken "eşsiz" olma şansını kaybediyor olabilir misin? 

İçindeki çocuk sanki sana bir mesaj iletmek istiyor gibi... "Değiştirilemeyeceğin şeyler için canını sıkma, olan oldu, geçen gitti. Öyle güzel bir yerdesin ki, kendini farkettin. Sırtında geçmişi taşıma n'olur? Çok ağırım ben." diyor sanki çocukluğun. 

Hayallerini gerçekleştirme yolunda bir sürü engel sayacağını tahmin ediyorum. Bende bir sürü "ama" sıralayabilen düş katili kötü bir hatun kişiyim, biliyorum. Benim bilmek istediğim, hayallerin gerçek olsaydı nasıl hissederdin? Bir an için düşle...

Sen seni bulabilirsin içinde ve niyetle, istekle hayallerine koşabilirsin. Bunun içinde ne olursa olsun birşey yapman gerekir. Ne yapacağını bilemem. Bunu kimse bilemez. Bunu bilen tek kişi var o da sensin. Yani Dombilim "göt ıslanmadan balık tutulmaz". Senin gibi öz farkındalığı yüksek bir kadının, kendine olan bu edilgen tavrı için sen ne düşünüyorsun?

Haydi Sev'ciğim sorularıma cevap arıyorum.

Onca yıl yaşadığımız Ankara'da, Başkentimizde olanlar, hepimizin canını acıttı, burktu, kanırttı. Aklım alındı. Bozkurun gülü soldu, kanadı. Oyun içinde oyun var. İçeridekiler mi dışarıdakiler mi? Çemberin dışı mı, içi mi? Bilemiyoruz. Bildiğim, Can'lar gitti ve 40 yıldır yaşadığım topraklarda ötekileştim. Can'ım Anadolu'm, Ortadoğu bataklığına benzemez umarım. Yakışmaz onun yüzüne nefret, kan, şiddet. İnandığım her şeye dua ediyorum akıl ve ihsan olsun diye. 

Öpüyorum ve kendini gerçekleştirmen adına, öteki kadına yazmanı cani gönülden diliyorum.

11 Temmuz 2016 Pazartesi

Sev, 19.10.2015, Pazartesi

Ne tuhaf bir dönemden geçiyoruz Şirin'ciğim, dünya yangın yeri, ülkem yangın yeri, içim yangın yeri...Bir yanım evlatlarımızı ve yarınları düşünmekten yorgun, öbür yanım geçmişin izlerini sürmekte bir zamandır... Dilimde hiç bitmeyen bir Sezen Aksu...

"Ben beni kendi içimde, bilmem ki ararsam bulur muyum?
Yaşanmamış genç yıllarımı ve sebebini suskunluğumun... 
Buluşsam orada kendimle ve yaratsam ellerimle
Küçük bir sırça köşk misali, dostlarımla benim evrenimde.

Boş yere değil yok inanmam, koşarım yine ardından..
Bulsam da olur bulmasam da
Bu ümit beni bil yaşatan..

Cesaretim olur o zaman, düşünmeye içtenlikle
Açık seçik ve hiç korkmadan sonuna dek dürüst ve sevgiyle...

Boş yere değil yok inanmam, koşarım yine ardından
Bulsam da olur bulmasam da
Bu ümit beni bil yaşatan..."

Ama işte en tuhaf şey yine de insan olmak! İşin-gücün, kavganın ve acının orta yerinde bile, hayallerinin hesabını soran 40'ında bir çocuk sızım sızım... Alevler içindeki ruhumda, ümidimin münasebetsiz kıpırtılarıyla dayanıyorum belki de bunca saçmalığa. Bilmiyorum... Ama şunu anladım ki artık, içimdeki çocuk hiç vazgeçmeyecek yaşanmamış hayallerinin hesabını sormaktan...

7 Temmuz 2016 Perşembe

Şirin, 14.07.2015, Salı

Sözümü tutuyorum. Bir zorunluluk olduğu için değil, gerçekten istediğim için yazıyorum. Gecenin, günü askıya mandalladığı an, şıpır şıpır yastığıma damlayan anılardan bahsetmek istiyorum. Nereden düştü aklıma bilmem ama anneannemi özlediğimi hissediyorum. Çok anlık bir sahne aklıma üşüşen. Anneannemin vefat ettiğini öğrendiğimizde annemin büyük bir hüzünle ıslanan yüzü ve benden hıçkırarak aseton istemesi. Tırnaklarındaki uçuk kaçık, var ile yok arasındaki pembe ojeyi, aldığı haberi tekzip etmek, yok etmek istercesine, hıçkırıklarla silmesini unutamıyorum. Tanrı, katında geniş yer açsın diye, dua etmişti annem. Hem tırnaklarını siliyor hem mırıldanıyordu. Merhamet diliyordu. Tırnağındaki boyalar aseton ile yok olduğunda, hıçkırıkları durdu. Ellerini kucağında birleştirdi ve annesinin en güzel anlarını düşündü.  Ben de Anneannem sevinsin diye duamı ediyorum. Allah rahmet eylesin...

Hamiş:
1. Hafta sonu Urla'daydık. Ne verimli, ne güzel topraklar. Özbek Köyü'nü çok sevdik. Çok sıcak kanlı, yabancıya yakın ahalisi var. "Orada bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür." Demeyi, köylü olmayı çok istiyoruz.
2. Bir kaç arazi gördük. Arazi almak oldukça zor bir işmiş, anladık. Sit alanları var. Bazıları doğal sit, bazısı ise arkeolojik sit alanları. Dikkat etmek, tapuda gerekli birimlerde iyi araştırma yapmak lazım.
3. Ramazan'ın bitmesine çok az kaldı. Alışkanlıklar zincirlerini kırıp özgürleşmek için oruç tuttuğum ramazan ayının eşsiz lezzetini ziyadesi ile yaşadım. Bayramı bekliyorum.
4. Yazmanı bekliyorum. 
5. Sözümü tutacağım.