Merhaba tatlı dombilim,
Yazmakta geciktim yine biraz, üzgünüm. Sanırım evli, biri 11, diğeri 5 yaşında iki çocuk annesi, İstanbul'da avukatlık yapan ya da diğer deyişle "çalışan bir kadının" trajedisinin tam orta yerindeyim şu aralar. Biliyorsun, çocuklarıma annemler bakıyor yıllardır. Aynı sitede oturuyoruz. Tüm yaşamımızın dengesi onların ayakları üzerinde duruyor desem, abartmış olmam sanırım... Bu ne benim, ne Güçlü'nün ne de çocukların hiçbir zaman yadsımadığımız bir gerçek. Annemlerden detaylı bahsederim bir gün sana, bir yazının tek konusu olacak denli çok sözüm ve duygum vardır onlar söz konusu olunca 😊 Fakat kısaca diyebilirim ki; varlıklarının en kötü yanı, "var olamadıkları anların varlığı"!
Hikayemiz şudur; adli tatil başlar, annemler İstanbul'dan kaçar ve benim (bizim) trajedim(iz) tam da bu noktada başlar... Çünkü "çocukları, kendisini de büyütmüş ebeveynlerince büyütülen kadınlara özgü yaşam biçimim" yerle bir olur bir anda! Geçici bakım- besleme- koruma- keyif alanları aranır çocuklar için çaresizce. Düzen alt üst haldedir! Sen de öyle. Değil çocuklar, önce kendin cami avlusunda kalmış yavru kedi gibi aptallaşırsın bir süre...Seni de büyütüp bugüne getirmiş anne-babanın, çocuklarının başındaki varlığının sana hissettirdiği huzur ve güveni ifade edebilecek söz, yerini dolduracak çözüm bulamazsın... Onlara duyduğun minnet ve sevgiyi anlatabilmenin ve bu girdaptan çıkabilmenin bir yolunu da...
İşte böyle Şirin'ciğim. Annemler yine kaçtılar İstanbul'dan ve ben "İstanbullu anne-eş-iş kadını-temizlikçi-aşçı-bulaşıkçı-şoför-psikolog-sabırtaşı-detay uzmanı-dost-arkadaş-gelin-kadın ve kendim" olma denkleminden "iyi saatte olsunlara" doğru bir hamle yaparak, denklemi kökünden çözmeye doğru kararlı adımlarla ilerliyorum! Sonum hayır olsun diyelim 😊 Bu süreçte yazdıkların hoş bir nefes oluyor neyse ki bana...
Yazında "kokulardan" söz etmişsin Şirin'cim. Ben de senin gibi, her yerin ve herkesin kendine has bir kokuya sahip olduğunu hissederim. Örneğin geçen Aralık'ta Gaziantep'e yaptığımız gezide tıpkı Amasya'nın kokusunu aldım aslında bambaşka bir coğrafya ve kültürmüş gibi duran o dokuda. Ya da Mertimin ve Zeynebimin ikisi de birbirinin aynı kokar sarıldığımda, iki ayrı cinsiyette olsalar bile... Birbirinin aynı...Hele terlediklerinde...Yüzbinlerce koku arasından ayırabilirim o başımı döndüren kokuyu ömrümce. Sevginin ve hüznün de bir kokusu var bence... Bayağılığın ve derinliğin de öyle...Sevgiliye duyulan cinsel arzunun ve cinsel uyumun da ten kokularıyla doğrudan bağlantılı olduğunu okumuştum bir yayında. İnanırım... Bu arada parfüm ve esansa düşkünlüğüm de aşikardır, hatta ufak çapta bir koleksiyoner dahi sayılırım! Yani kokularla aram oldukça iyidir Şirin'ciğim, fakat sözünü ettiğin baş ağrısından muzdarip insanların varlığını farkettiğimden beri, sabahları ve bilhassa toplu taşıma araçlarına binmeden evvel kullanmamaya özen gösteriyorum parfümümü. Dilerim servisteki zarif kadın da tez vakitte algılar; "zerafetin ancak detaylarla mümkün kılınır" olduğunu...
Dedeağaç'ta güzel vakit geçirmenize çok mutlu oldum. Dilerim iliklerine dek çekip, saklamışsındır keyifleri; en mutsuz anında kapatıp gözlerini o anların kokusunu duyacak ve anısında soluklanacak kadar...
Ağrılarından söz ettiğinde çok üzülüyorum Şirin'ciğim. Senden haber bekledim bu hususta, kendi karmaşamdan kurtulup soramadım ki sana 😞 Pazar günü Kıbrıs'a gidiyoruz, gerçek bir tatili son anda yapabilmek umuduyla... Haftaya yokum yani, ama döner dönmez gidelim lütfen doktora! Sonrasında da önerilen yaşam biçimini oturtmanın yoluna bakarız artık.
Şirin'ciğim sen çok tatlı bir kadınsın biliyor musun? Son satırındaki iltifatla nasıl mutlu ettiğini bilemezsin beni. Çünkü değer verdiğim insanların ruhumun aynasından bakarken gördükleri, çok değerli benim için. Hele senin gibi içinin ve yüzünün güzelliğini, derinliğiyle harmanlamış bir kadının söyledikleri...