Gün gözlerini açmaya çalışırken uyanıyorum. Tanrı Poseidon, yağmurdan sonra öyle güzel bir uyku çekmiş ki, çapaklardan gözünü aralayamıyor. Mavi, kırmızı, lacivert kol kola girmiş, “bugün bayram erken kalkın” diye mıraldanıyor. Bugün bayram ve eşimin bayramını gözüm açılmadan atladığım mis kokulu denizde kutluyorum. Kucaklıyorum O’nu. Poseidon kucaklıyor bizi.
Kahvaltıdan evvel mürettebat ile bayramlaşıyoruz, teknenin en büyüğü Beyhan Ablanın elini öpüyoruz. Yanımızda getirdiğimiz çikolataları ikram etmek istiyorum ama sıcaktan eridiklerinden biraz toparlansınlar diye buzdolabına koyuyoruz. İkramı atiye bırakıyoruz.
Tersane Koyu’nda toplandığımız adaçayı ve kekik ile soframızı zenginleştiriyoruz. Kekik ve adaçayı o denli keskin kokuyor ki başımız dönüyor. Bayram neşesi ile ballı, çikolatalı, peynirli, zeytinli, ekmek üzeri fındık ezmeli kahvaltımızı yapıyoruz.
Kahvaltıdan sonra Samanlık Koyu’na gitmek için yola çıkıyoruz. Koyda akıntı olduğu için yüzmek çok kolay olmuyor. Kollarımızdaki tatlı sızı ile uyumak bize daha yakın görünüyor. Uykuya başımızı koyuruz. Uyku bizi şöyle bir kucaklıyor. Kucak kucağa mavi bir uyku çekiyoruz.
Gölgede kalan bedenimizi, küçük ama ateş gibi dokunuşları ile üzerimize düşen güneş uyandırıyor. Aslında sarı saçlı kadının niyeti iyi, Fethiye’ye yol aldığımızı haber veriyor.
Fethiye’ye su, elektirik ve kumanya almak için gidiyoruz. Fethiye’yi gitmeyi bir fırsata çevirmek istiyor ve Kayaköy’e gitmeye karar veriyoruz. Fethiye’ye demir atınca tekneden koşar adımlarla Çarşı’ya iniyoruz. Onar dakika ara ile kalkan minibüslere binerek Kayaköy’e gidiyoruz. Hisarönü’nden 5 km uzaklıkta olan Kayaköy, bir düşte asılı kalmış sanrı gibi çam ağaçların arasında beliriyor. Kayaköy, yamaca doğru dizilmiş, 350 civarı evden oluşan eski bir Rum yerleşim yeri. 1922 yılında yaşanan mübadele ile ev sahipleri değişmiş. Batı Trakya’dan göçenler Kayaköy’e alışamamışlar ve ovaya yerleşmişler. Eski adı ile Karmylassos (Karaköy) yalnız kalmış. 1957 yılındaki Fethiye depremi ile de evler harabeye dönmüş. Kentte, her biri 50 m2 ölçülerinde birbirini manzara ve ışık açısından engellemeyen 300-400 ev, iki kilise, bir okul bir gümrük binası ve birçok şapel var. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan Kayaköy’ü viraneye çevirmişiz. Karmylassos, acuze bir yaşlıyı andırıyor, ölmemesi için yaşatılan.
Dar sokakları, mimarisi ve yalnızlığı ile bizi kucaklayan Kayaköy’ün en batısındaki şapelde güneşi batıya uğurluyoruz. Dostluk ve barış köyü olarak seçilen Kayaköy, değişik sanat atölyelerinde duyguların ustalığı yapıyor. Düşünceleri boyuyor, anı zamana çakıyor, duyguları yapıştırıyorlar.
Karmylassos’a gidiş dönüşümüz üç dört saatimizi almış. Tekneye vardığımızda herkes yemeğini yemişti. Sofrada kalan köfte, salata, pilavdan oluşan akşam yemeğimizi ellimiz ayağımız titreyerek yedik. Çok yorgunduk yemekten sonra hemen uyuduk. Uyumadık mı yoksa? Yanımızdaki teknede Amerikalı misafirler varmış ve kamarada klimaları çalıştırarak uyuyacaklarmış… Marinada jeneratörü çalışan tek tekne yanımızda ve ben uyuyamadım. Neyse ki, kaptan halden anlıyor, rahatsızlık için özür diliyor, müşterilere marinaların bu gürültüyü kaldıramadığını anlatmak istediğini ve fakat muvaffak olmadığını tekneden tekneye fısıldıyor. Açığa gideceğini ama halatların babalardan çıkarılması için yardım etmem gerektiğini söylüyor. Sabah iki, üç sularında guletin demir alması için halatları babalarından çıkarıyorum. Gulet, sesi ile birlikte karanlığa kayıyor. “Klimalı bir ortam arıyorsan beş yıldızlı otele gitmelisin behey Amerikalı” diye söylenerek uyuyorum.
Hamiş:
Mavi yolculukta kahvaltı hariç her öğünde jalepeno (acı biber turşusu) yemenizi öneririm. Acı ile yemekten daha çok keyif alacaksınız. Lezzeti damağınızda kalacak.
30.08.2011’Göcek-Mavi (üçüncü gün)
Sabiha
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder