İstanbul-Cuma
175. gün
Gideli bir hafta oldu. Seninle ilgili bir haber alınca, bana iletmesini istemiştim Kamikazemden. Babanız aramış. Singapur’da gemiye bindiği öğrenmişler. Nihayet seninle ilgili iyi haber ama geminin nereye gittiğini söylememişler. Meçhule gitmeyin de, nereye giderseniz gidin, baharda buraya döneceksiniz ne de olsa…
22 Eylül 2001
İstanbul-Cumartesi
174. gün
Bütün gün evdeydim. İşe gitmek için büyük bir isteksizlikle uyandım. Her sabah yaptığım gibi, ilk önce yatağımı düzelttim. Sonra banyoya gittim. Yüzümü yıkarken aynaya baktım ve kendimi sırlı dünyada gördükte bugünün “Cumartesi” olduğunun farkına vardım. Bakıştığım neşesiz, ahmak yüze dil çıkartmadım ama için içinde keyiflendim.”Bugün işe gitmeyeceğim” Düzelttiğim yatağın üzerine kendimi fırlatıp attım. “Ne güzel işe gitmeyeceğim”. Bütün gün evde kaldım.
Aslında Kamikaze bugün yemeğe davet etmişti. Gidebilirdim ama Sarıyer Singapur’dan daha uzak gözüktü gözüme. Hiçbir yere gitmedim, evdeydim.
Şimdi… Azize Mustafa Zadeh’i dinliyorum. Yatağımın üzerinde Orhan Veli, Özdemir Asaf... Leonard Cohen göz ucu ile ne yaptığımı gözetlemekte. Başımın içinde bir gemi. Gemi balık izlerini takip etmekte... Balık izlerinin sesi uğultulu bir şekilde başımın içinde dolanmakta. Notaların içimden çıkmasını istemiyorum. Bu yüzden kulaklarımı parmaklarımla tıkadım, gözlerimi sımsıkı yumdum, burnumu içinde deniz olan bir resme gömdüm. İzlerin sesinde seni gördüm ve… gemiler geçmeye başladı başımın içinden.
Bugün Fikret Kızılok öldü. Annemle Büyükada’ya gitmiştim bir hafta sonu. Gemide görmüştüm. Tombuldu, yaşlıydı. Çok mütevazi görünüyordu.
“Yıllar geçse de üstünden
Bu kalp seni unutur mu?
Kader gibi istemeden
Bu kalp seni unutur mu?
Bir hasretlik yüzün vardı
Içimde bir hüzün vardı.
Söyleyecek sözüm vardı.
Bu kalp seni unutur mu?
Bu kalp seni unutur mu?
Bu kalbim seni unutur mu?”
Televizyonda izledim. Sedyedeydi ve zayıflamıştı. Çok üzüldüm öldüğünü duyunca. Burnum sızladı, ağlamadım. Yağmur olur yağar üzerimize, yakın oluruz. Bu kalp onu unutur mu?
Yaklaşık yedi yıldır görmediğim bir arkadaşımla telefonla konuştum. Bana mektup göndermesini istedim eskisi gibi. “Olur” dedi. Bugün de üç kişiye mektup yazdım. Aynı şeylerden bahsettim. Bir kişinin üç ayrı kişiye anlatacak, üç aynı ama değişik yorumlu hikayesi olabiliyormuş. Uzun zamandır, hiç kimseden mektup almadım. Yoksa bilmeden kırdım mı birilerini? Hayır, böyle bir şeyde olmadığını biliyorum. Peki o zaman niçin posta kutumda çöreklenerek oturan bir boşluk var. Senin ve diğerlerin mektuplarını heyecanla bekliyorum.
Hamiş:
1. Seninle içtiğimiz uzo şişesinin içine, Patara’dan aldığım taşları, Assos’tan topladığım deniz kabuklarını doldurdum. Şişenin içine, denizi, maviyi, kendimi ve seni koydum. Bir görmen gerek.
2. Seni seviyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder