21 Mart 2011 Pazartesi

176. Gün

20 Eylül 2001
İstanbul-Perşembe

Dünyanın çivisi mi çıktı ne? On gün sonra Eylül ayını sonlandıracağız ama yaz gitmesi gerekirken ayak diremekte.

- “Git-mi-yo-rum!”

Hoş, bence hava hoş. Sıcak bir mevsimin çocuğuyum. Güneşin sırtımı, başımı ısıtmasını her zaman sevmişimdir. Yaz mevsimini oldum olası sevdim.

Dün, İnsancıl Dergisi’nde Cengiz Gündoğdu’nun güncesini okudum. Annesi O’na, insanların ölünce bulut olup, gökyüzüne çıktığını söylermiş. Sonra da yağmur olup, insanlarla buluştuğunu... “Bugün gelen bulut kocaman, bütün gökyüzünü kaplıyor. İçinde mutlaka Aristotales vardır” diye yazmış güncesine.

Bulutları severim. Gökyüzünde pamuk şekeri gibi dururlar. Hele birde içlerinde gözyaşı saklı ise, renkleri hafif kararmış bu pamuk şekeri kıvamındaki bulutlardan, etrafa sanki yanık şeker kokusu yayılır. Ama hiç düşünmemiştim, bulutların içinde Aristotales’in olacağını. Kendi kendime, “Üzerime kimin yağmasını isterim acaba?” dedim. Sanırım çok uzun sürmedi ve hemen “İssis olsun” diye yanıt verdim. Ellerime, yüzüme, saçlarıma Tanrıça İssis dökülsün ki yarı ölümlü olayım...

“Psikaniliz Yazıları” adlı bir kitap okuyorum. Kanadalı psikanalist Julien Bigras, “Anılar sonsuz büyük, gelecek ise küçük. Ama seçim hakkımız yok ki” diyor. Yapılacak şeyi yapıyorum, seninle yaşadığım o muhteşem günlerin, anıların büyüsünü kucaklıyorum. Çağrışımlar: akvaryumun ışığı, balık gölgelerinin çıplak vücutlarımıza yansıması, gündüz düşleri... Seni çok özlüyorum.

Hamiş:

1. Bugün, Rio Brova'da Ergül Hanım ile kahve içtik, sohbet ettik. Seni anlattım. Senin beni arkadaşlarına nasıl anlattığını merak ettim.

2. Seni seviyorum.



9 Mart 2011 Çarşamba

178. gün

18 Eylül 2001
İstanbul-Salı

Dün, yazamadım. Çok yorgundum. Eve geç geldim, uyudum. Gittikçe köyleşen bu garip kentte, bir arkadaşla buluşmak, diğerleri gibi ötelerden İstanbul’a göçmüş bu melez kentliyi yordu.

C. ile kısa bir süre, adını hatırlayamadığım bir lokantanın terasında, geniş gerdanına “Kız Kulesi”ni takan canım İstanbul’u seyrettik. İşten güçten, oradan buradan, havadan sudan konuştuk. C., “Kentliler verdikleri sözü tutmuyor, köylüler verdikleri sözden dönmüyor ama ne gariptir ki,verilen söz yerine getirilmeyince, kentliler küsmüyorlar da” dedi. Nasıl küssünler ki, akşam için yapılan bir planda kentlilerden birinin trafikten, diğerinin toplantıdan ya da yalandan işi çıkabilir (!). Aslında, köyleşen kentten dolayı şehrin kafası karışıyor.

Hamiş:
1. İnanna, İştar, Kibele, İssis ve Hathor meğerse farkı uygarlıklardaki aynı tanrıçalarmış. Dünyanın kadını yalnızca bir mit mi yoksa tek mi? Verimliliğin, cazibenin, güzelliğin ve bilginin kaynağı bu kadınlar neredeler?
2. Hititler bu yüzyılın başına kadar yalnızca Tevrat’ta söz edilen düş toplumu imiş. Yani senin gibi bir hayalmiş.
3. Yine uykum geldi. Seni görmek için uyuyorum.
4. Seni seviyorum.

"Aşık Bir Kadının Güncesi"-180. gün

16 Eylül 2001
İstanbul-Pazar

“Bir günlük tutmak, geleceği reddetmektir.” demiş George Sand ve ben 2 Haziran 1998 tarihinde bu cümlenin altına şunu yazmışım: “Günüm, geçmişte soluklandığın her anı seviyorum.”

Geçmişe koşulsuz bağlanmak değil, olsa olsa bir döneme tanıklık yapsın diyedir yazmamın sebebi. Bir de baharın gelişini, yaprakların yeşermesini beklemekten ziyade, defter yapraklarının artması ile görmek isteğidir.

Bahar... Yasemin kokulu bir şenliğin güneşe baş vermesi... Çok kısa bir süre sonra güneş, pırıltılarını toparlayıp çok uzak diyarlara tatile çıkacak. Gün, bu nedenle solgun, soğuk ve bitkin olacak. Kış boyunca, sarı saçlı kadından, başının etrafında uçuşan küçük parıltılı oğullarından o kadar çok bahsedeceğiz ki, kulaklarının çınlatılmasından rahatsız olan kadın, tüm sıcaklığı ile çıkıp gelecek. Beraberinde getirdiği süslü, parıltılı armağanın adı da “Bahar” olacak. “Yasemin kokulu bahar”.

Aslında bu günce “ilkbahar”a yapılacak bir yolculuk. Bahara kibrit çöpümden düş gemilerimin yelken açması... İlkbahara yapılacak bir seyir...

Kendimi tanımamı sağlayan, duyamadığım sesleri görmeme neden olan, herşeyin müsebbibi “düş adamım” ilkbaharda ötelerden dönecek... Bu nedenle, yasemin kokusu, sarı saçlı kadının örgülerini açması, suyun dallara yürümesi çok önemli. Düş adamım baharda geri dönecek.

Hamiş:

1. Altı aylık ayrılık, bu kadar güzel bir öykünün başında olmamalıydı. 17 Eylülü ayrılık döneminin başlangıcı olarak kabul ediyorum.

2. Düş adamım, gideli henüz iki gün olmasına rağmen özledim seni. N’apacağım ama ben şimdi?

3. Kendimi temizliğe adadım. Cumartesi, dolabımı odamı, pazar kendimi temizledim.

4. Maskülenlik (=erkeklik) üzerine çalışma yapan Doç. Dr. Arus Yumul ile yapılan bir söyleyişiyi okudum. Ne maskülen, ne tam feminen, androjen yani melez bir erkek tipi varmış toplumumuzda.

5. Buda rahiplerinin saçlarını kazıtmaları: “Din adına cinsellikten vazgeçmeleri” anlamına geliyormuş. Gemiye binmeden önce saçınızı kısaltmıştınız, umarım uzatmış olarak dönersiniz.

6. Orhan Veli’yi okuyorum. Nam-ı diğer Mehmet Ali Sel (müstear adıymış). “Gemiler geçer rüyalarımda, Allı pullu gemiler, damların üzerinden; Ben zavallı, Ben yıllardır denize (düş adamıma) hasret, “Bakar bakar ağlarım”.

7. Umut ederim en kısa zamanda iyi haberlerini alırız.

8. Seni seviyorum.