Merhabalar Sev'ciğim ,
Hamiş:
1. Çok özledim yazdıklarını, neredesin?
2. Öleceğini bilmelerine rağmen bazı böcekler neden ateşe uçarlar?
(*) Sinan Sülün'ün 2011 yılında yazdığı ilk öykü kitabı
Umarım her şey yolundadır. Son günlerde inan bir pilottan daha çok uçuyorum. Göçmen kuşlar gibiyim. Göç yolumda, kekremsi kokusunu içine çektiğim Ege; handikapında "Hanyanın Konya'nın" ne olduğunu izlediğim İstanbul; gittikçe acuzeleşen yüzünü gördüğüm Ayıntap vardı.
Uçakta "Karahindiba" (*) isimli bir kitap bitirdim. Sabah erken kalktığım için bir ara içim geçmiş. Rüyama kitabın kahramanı Adnan girdi. Adnan'ın kafasını eşeleyen kendinden mütevellit otuz iki adet Adnan vardı. Adnan'ların her birinin birbiriyle çekişmesi, acımasızca birbirini pataklamaları, kendilerini umarsız acıtmaları, beni benden aldı. Uyurken başım geriye düştüğü için açık kalan ağzımdan tüm Adnan'lar çıkmışcasına, damağım beton gibi sert, nefesim bir keser gibi keskindi. Nefesimde kalan son Adnan'ları da, yutkunurken yuttum.
Hepimizin içinde bizden gayrı bir sürü ben var. Karahindiba'nın hikayesi de bu yönden çok etkileyiciydi. İş yerinde tuvalete gitmeyi haber verme utancı, yaşama aldatmacısı, ailelerin istekleri, ezbere yaşamlar, kendi olamayıp başkasının hayatına öykünenler... Hayatımızı tüm cıbıllığı ile vermesi çok güzeldi. Çekirdeğini arayan Şirin'i çok etkiledi. Daha şaşırtıcısı neydi biliyor musun? Antep'e gelmeden kentin girişinde "Adnan" isimli bir şirketin olmasıydı. Logosuna büyük harflerle ADNAN yazılmış, yuvarlağın içine alınan bu yazının altına kocaman bir tebessüm çizilmişti. Yani karşımda gülen Adnan imojisi vardı. İşaret midir, moda ifade ile evrenin enerjisi midir bilmem ama Adnan iyi olduğunu bana böylece muştulamıştı. Yaşam, güzelliklerini kendisine hayranlık bırakacak imlerle göstermeye çalışırken, ben de müjdelediği her şey için gönül borcum gereği şükrettim.
Şükretmek... Dünyaya, insana ve hatta kendine farklı bakmak gibi... Böylelikle gecenin zifiri karanlığını değil, siyah kadife gecede beliren çipil çipil bakışlı yıldızları farkediyorsun. Bunun ayırdına varmak rahatlatıyor. O kadar ezbere yaşıyoruz ki farklı olanı kaçırıyoruz, bardağın boş kısmına bakıyoruz. Peki ben şükrediyor muyum? Soruyla birlikte aklıma şu olay geldi. Sıkıldığım, daraldığım bir vakit, kocama "takdir edilmem gerektiğini hissediyorum" dedim. Asil: "Hımmmm, takdir... Kelimenin içinde KDR harfleri var. KADiR kökünden geliyor. Yani övgü istiyorsun". Cevabına, "dehşet içindeyim" diyerek gülümsedim. O, "dehşet, içinde müthişi barındırıyor. Bu hiç kötü bir şey değil" dedi. Bazen bu kadar bilgili olması canımı sıksa da, beni gülümsettiği için şükrediyorum. Yoksa var olanın zenginliği ile yokluğunu hissetmediğim duyguların bencilliğini mi yaşıyorum? Farkındalık mı hodbinlik mi kafamı yormayacağım. Şükretmek beni rahatlatıyor. Sev'ciğim en son ne zaman şükrettin?
Hamiş:
1. Çok özledim yazdıklarını, neredesin?
2. Öleceğini bilmelerine rağmen bazı böcekler neden ateşe uçarlar?
(*) Sinan Sülün'ün 2011 yılında yazdığı ilk öykü kitabı