12 Şubat 2012 Pazar

Paranın Başkenti SARDES


Üzerimize altın tozu yapışsın diye baharın en serin ayı Nisanda Paktolos’a (*) doğru yol alıyoruz. Zenginliğin başkenti Sardes’e gitmeden evvel, yol arkadaşımız gözü gibi baktığı Kemalpaşa, Armutlu’daki kiraz bahçesine gidiyoruz. Hayatındaki tek tasanın, toplamda 7 harf olan isminin neredeyse yarısının “t” den ibaret olduğunu söyleyen kadim dostumuz (**), bahçeye ulaşmak için yaptırdığı yoldan geçerken gamı kederi bir kenara koyuyor, neşelendikçe neşeleniyor. Bahçenin kenarına asmalardan istinat yapılmış, kirazlar yeni çiçek açmış, bağlar patlamış, zeytinler yeni sürgünlerini vermiş. Kimin yazdığı belli olmayan bir bahar türküsü gözümüze çalınıyor. Kiraz olmak için beyaz fistanlarını üzerine geçirmiş kiraz ağaçları, türkünün bir nakaratı sanki. Haziranda her biri erik büyüklüğünde olacak kirazları, dallarından toplayıp yediğimizi hayal etmek bile iştahımızı kabartıyor.

Bahçesini gezdiğimiz kadim dostumuz hayalini anlatıyor: “Haziranda kirazları toplarken, Çingene çalgıcıları ve dansçıları getireceğim. İzmir’in en güzel havalarını çalacaklar, söyleyeceğiz, oynayacağız. Dallarında kirazları toplayacağız, rakıya meze yapacağız”. Düşünde kiraz çiçekleri pembeli beyazlı havaya savruluyor ve biz bu rüyayı hayra yorup, gerçekleşmesini diliyoruz.

Kiraz çiçekleri Nisanda, en olgun ve en güzel zamanında solmadan, yeni uyanan toprak ananın başına konfeti olarak dökülüyor. Kiraz çiçekleri sanki, yaşarken, ölümün her an çelme takabileceğini anlatıyor. Tıpkı bizim doğmakla ölüme yaklaşmamız gibi… Yaprağa, toprağa, çiçeğe böceğe dokunurken, iki ton tütün siparişi veren arkadaşımıza şaşkınlıkla bakıyoruz. “Böcekler zarar vermesin diye, ağaçların dibine dökeceğiz. Tütün her zaman zararlı değildir” diyor ve elinden düşürmediği sigarasına nazire yapıyor.

Bahçeyi gezdikten sonra paranın başkentine devam ediyoruz. Sardes, paranın ilk basıldığı yer. Lidya’nın başkenti olan Sart (Sardes), tarihte “krallar yolu” başlangıcı olarak da biliniyor. Kredi kartının atasının da bu topraklar olduğunu, Lidya krallığının en şaşalı dönemlerinde, devletin Lidyalı tüccarlara verdiği taş tabletlerde “bu kişinin yapacağı ticarette olası borçlar, krallığın garantisi altındadır” yazdığını Ümit’ten öğreniyoruz.






Salihli’ye 8 km uzaklıktaki Sardes ören yerinden evvel, sırtını Boz Dağ’a vermiş Artemis Tapınağı’na uğruyoruz. Tapınağa giden yolun hemen sağında Paktolos Çayı’nı takip ediyoruz. Yürürken buraya zenginlik veren çayın hikayesini anlatıyorum.“Gel zaman git zaman, Gordion Kralı Midas; şarap ve eğlence tanrısı Dionysos'tan "her tuttuğum altın olsun" diye bir istekte bulunmuş ve isteği kabul olmuş. Dokunduğu her şeyin altın olduğunu gören Midas, yanlış bir istekte bulunduğunu anlamış ve tanrıdan isteğini geri almasını için yalvarmış. Tanrı da Midas'ın, Paktolos ırmağında yıkanmasını söylemiş. Irmakta yıkandıktan sonra Midas eski haline dönmüş. Efsaneye göre de, o günden sonra Paktolos ırmağının kumları altın olmuş. Irmağın kıyısında yer alan Sardes kenti ırmaktan topladığı altınlarla zengin olup, tarihteki ilk parayı basmış.” Hikayeden hemen sonra, üç kafadar çaya doğru eğilip, altın arıyoruz. Bulamıyoruz, çünkü Lidyalılar çoktan parayı bulmuş ve Midas çoktan Paktolos'ta yıkanmış. Başımızı kaldırıp tapınağa baktığımızda asıl zenginliğin uyanan tabiat olduğunu görüyoruz. Sütunlar, sunağın parçaları, işlenmiş mermerler, yeşeren toprağı kutsayan eşsiz bir define gibi karşımıza çıkıyor. Tapınağa göre daha genççe olan şapel sessiz bir fısıltı ile bizi izliyor.



Tapınağı biraz daha yukarıdan görmek için tanrı Dionysos'un doğum yeri olan Boz Dağ'ın eteklerine çıkıyoruz. Yeni uyanan toprağı süren köylüyü gördüğümde küçükken çizdiğim resim aklıma geliyor. Ulu bir dağ, dağın eteklerinde ağaçlar, asma bahçeleri, çapa yapan köylü, at arabası... Çocukluğumda yaptığım bu ezbere resmin kendisini görmek beni daha da mutlu ediyor. İlk defa çizdiğim resmin içinde ben de oluyorum. Sardes'in üzerinde yükselen Boz Dağ'ın sarp uçurumlarından düşmemek için sıkı sıkı tutunan Bizans savunma duvarları bu resmin içinde en şaşırtıcı ayrıntı oluyor.



Köylünün özenerek çapa yaptığı asmalardan dünyanın en güzel şarapları oluyormuş. Nedeni ise çok basit. Boz Dağ'da Bacus (***) doğmuş.


Tapınağın yukarıdan birkaç fotoğrafını çekiyorum. Her bir sütüna farklı bir form verilmiş. Her biri farklı bir işçilikle işlenmiş. Sütun başlarının, çevrile çevrile içe ya da dışa dönüşü, zaman içindeki durum değişikliğini özetliyor sanki... İşaret parmağımla içe doğru kıvrıla kıvrıla yol alıyorum. Merkeze ulaşıp, duruyorum.Taş ustasının yontarken işte tam bu noktada mermer tozlarını üflediğini düşünüyorum, esen rüzgarla sanrımdan sıyrılıyorum. Binlerce yıl önceye dokunuş, aklımın bana oynadığı bir oyundur ve ben bu oynu tekrar tekrar oynamaya bayılırım.








Baharın canlılığı ile daha da çekici hale gelen Artemis Tapınağı'ndan ayrılmak çok kolay olmuyor ve fakat sırada paranın başkenti, belki de döneminin en büyük metropolü olan Sardes, saray, hamam ve gymnasiumu ile bizi bekliyor. Likya'nın başkenti Sardes, Paktolos nehrinden gelen altın ve verimli tarım arazileri ile çok zenginleşmiş ve Anadolu'nun en güçlü krallığına dönüşmüş. Bunu sarayın mermer sütunlarına, işlemelerine bakınca daha iyi anlıyorum. Hamam ve gymnasium kompleksi çok iyi korunmuş. Hamam kompleksinin güneyinde dönemin en büyük sinagogu bulunuyor. Sarayın avlusundaki yeni yeşermiş hafif nemli çimenlere uzanıyorum. Devasa sütunlara aşağıdan bakınca saray daha da ihtişamlı gözüküyor. Baktıklarında, kendiliğinden “bu ne görkem” denilecek bir fotoğraf çekmek için deklanşöre durmadan basıyorum. Metroplün kralı Kroisos'un, (****) variyetinin eseri işte bu saray bana ihtişamlı pozlar veriyor.




Sardes, sanki bir yükseliş ve düşüş öyküsü...Güçlü ve zengin Karun'un, Perslere esir düştüğü rivayet ediliyor. Perslerin işgali ile Anadolu'ya hükmeden zengin imparatorluk, bir anda hayalet misali yok oluyor. Masalcı: “Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, develer tellal, pireler berber iken Sardesliler varmış...” diyerek Sardes'i masallara konu etse yerinde olur. Karun'u, Midas'ı, Paktolos'u, Bacus'ü ile ne kadar da zengin bir masal olacağını düşünüyorum. Sinagogun mermer sütunlarında oturup bunları düşünürken yirmi üç nisan çocuk bayramında öğretmenleri ile Sart'ı gezen bir grup çocuğun sesine takılıyorum. Öğretmen “r” leri söyleyemese de Karun'dan başlayan masalı meddah misali ballandıra ballandıra anlatıyor. ““Karun gibi zengin olmak” deyiminin kaynağı Lidyalı kral Karun Sart'ta yaşamış”... Çocuklardan, “Gerçekten mi hocam, vay be...” diyen şaşkın şavalak sesler yükseliyor. İçim gülümsüyor, mutlanıyorum.




İzmir'e dönerken, bir dönem zenginliği ile ün yapmış Sardes, şimdi mütevazi hali ile öylece duruyor. Sart'ın, Midas'ın altın dokunuşuna ihtiyacı var. Zenginlik içinde fakirlik çekmemek için Karun'un torunları atalarını anlatmalı... Aksi halde, Karun'un Mısır'da değil, Anadolu'nun tam göbeği Sart'ta yaşadığını kim bilecek...


23 Nisan 2011' Sardes, Salihli
Sabiha
.
(*) Sart Çayı

(**) Ümit Tat
(***) Dionysos, Şarap Tanrısı
(****) Kral Karun, “Karun gibi zengin olmak” deyiminin kaynağı Lidyalı Kral