Üzerimize
altın tozu yapışsın diye baharın en serin ayı Nisanda
Paktolos’a (*) doğru yol alıyoruz. Zenginliğin başkenti
Sardes’e gitmeden evvel, yol arkadaşımız gözü gibi baktığı
Kemalpaşa, Armutlu’daki kiraz bahçesine gidiyoruz. Hayatındaki
tek tasanın, toplamda 7 harf olan isminin neredeyse yarısının “t”
den ibaret olduğunu söyleyen kadim dostumuz (**), bahçeye ulaşmak
için yaptırdığı yoldan geçerken gamı kederi bir kenara
koyuyor, neşelendikçe neşeleniyor. Bahçenin kenarına asmalardan
istinat yapılmış, kirazlar yeni çiçek açmış, bağlar
patlamış, zeytinler yeni sürgünlerini vermiş. Kimin yazdığı
belli olmayan bir bahar türküsü gözümüze çalınıyor. Kiraz
olmak için beyaz fistanlarını üzerine geçirmiş kiraz ağaçları,
türkünün bir nakaratı sanki. Haziranda her biri erik büyüklüğünde
olacak kirazları, dallarından toplayıp yediğimizi hayal etmek
bile iştahımızı kabartıyor.
Bahçesini
gezdiğimiz kadim dostumuz hayalini anlatıyor: “Haziranda
kirazları toplarken, Çingene çalgıcıları ve dansçıları
getireceğim. İzmir’in en güzel havalarını çalacaklar,
söyleyeceğiz, oynayacağız. Dallarında kirazları toplayacağız,
rakıya meze yapacağız”. Düşünde kiraz çiçekleri pembeli
beyazlı havaya savruluyor ve biz bu rüyayı hayra yorup,
gerçekleşmesini diliyoruz.
Kiraz
çiçekleri Nisanda, en olgun ve en güzel zamanında solmadan, yeni
uyanan toprak ananın başına konfeti olarak dökülüyor. Kiraz
çiçekleri sanki, yaşarken, ölümün her an çelme takabileceğini
anlatıyor. Tıpkı bizim doğmakla ölüme yaklaşmamız gibi…
Yaprağa, toprağa, çiçeğe böceğe dokunurken, iki ton tütün
siparişi veren arkadaşımıza şaşkınlıkla bakıyoruz. “Böcekler
zarar vermesin diye, ağaçların dibine dökeceğiz. Tütün her
zaman zararlı değildir” diyor ve elinden düşürmediği
sigarasına nazire yapıyor.
Salihli’ye
8 km uzaklıktaki Sardes ören yerinden evvel, sırtını Boz Dağ’a
vermiş Artemis Tapınağı’na uğruyoruz. Tapınağa giden yolun
hemen sağında Paktolos Çayı’nı takip ediyoruz. Yürürken
buraya zenginlik veren çayın hikayesini anlatıyorum.“Gel zaman
git zaman, Gordion Kralı Midas; şarap ve eğlence tanrısı
Dionysos'tan "her tuttuğum altın olsun" diye bir istekte
bulunmuş ve isteği kabul olmuş. Dokunduğu her şeyin altın
olduğunu gören Midas, yanlış bir istekte bulunduğunu anlamış
ve tanrıdan isteğini geri almasını için yalvarmış. Tanrı da
Midas'ın, Paktolos ırmağında yıkanmasını söylemiş. Irmakta
yıkandıktan sonra Midas eski haline dönmüş. Efsaneye göre de, o
günden sonra Paktolos ırmağının kumları altın olmuş. Irmağın
kıyısında yer alan Sardes kenti ırmaktan topladığı altınlarla
zengin olup, tarihteki ilk parayı basmış.” Hikayeden hemen
sonra, üç kafadar çaya doğru eğilip, altın arıyoruz.
Bulamıyoruz, çünkü Lidyalılar çoktan parayı bulmuş ve Midas
çoktan Paktolos'ta yıkanmış. Başımızı kaldırıp tapınağa
baktığımızda asıl zenginliğin uyanan tabiat olduğunu
görüyoruz. Sütunlar, sunağın parçaları, işlenmiş mermerler,
yeşeren toprağı kutsayan eşsiz bir define gibi karşımıza
çıkıyor. Tapınağa göre daha genççe olan şapel sessiz bir
fısıltı ile bizi izliyor.
Tapınağı
biraz daha yukarıdan görmek için tanrı Dionysos'un doğum yeri
olan Boz Dağ'ın eteklerine çıkıyoruz. Yeni uyanan toprağı
süren köylüyü gördüğümde küçükken çizdiğim resim aklıma
geliyor. Ulu bir dağ, dağın eteklerinde ağaçlar, asma bahçeleri,
çapa yapan köylü, at arabası... Çocukluğumda yaptığım bu
ezbere resmin kendisini görmek beni daha da mutlu ediyor. İlk defa
çizdiğim resmin içinde ben de oluyorum. Sardes'in üzerinde
yükselen Boz Dağ'ın sarp uçurumlarından düşmemek için sıkı
sıkı tutunan Bizans savunma duvarları bu resmin içinde en
şaşırtıcı ayrıntı oluyor.
Köylünün
özenerek çapa yaptığı asmalardan dünyanın en güzel şarapları
oluyormuş. Nedeni ise çok basit. Boz Dağ'da Bacus (***) doğmuş.
Tapınağın
yukarıdan birkaç fotoğrafını çekiyorum. Her bir sütüna farklı
bir form verilmiş. Her biri farklı bir işçilikle işlenmiş.
Sütun başlarının, çevrile çevrile içe ya da dışa dönüşü,
zaman içindeki durum değişikliğini özetliyor sanki... İşaret
parmağımla içe doğru kıvrıla kıvrıla yol alıyorum. Merkeze
ulaşıp, duruyorum.Taş ustasının yontarken işte tam bu noktada
mermer tozlarını üflediğini düşünüyorum, esen rüzgarla
sanrımdan sıyrılıyorum. Binlerce yıl önceye dokunuş, aklımın
bana oynadığı bir oyundur ve ben bu oynu tekrar tekrar oynamaya
bayılırım.
Baharın
canlılığı ile daha da çekici hale gelen Artemis Tapınağı'ndan
ayrılmak çok kolay olmuyor ve fakat sırada paranın başkenti,
belki de döneminin en büyük metropolü olan Sardes, saray, hamam
ve gymnasiumu ile bizi bekliyor. Likya'nın başkenti Sardes,
Paktolos nehrinden gelen altın ve verimli tarım arazileri ile çok
zenginleşmiş ve Anadolu'nun en güçlü krallığına dönüşmüş.
Bunu sarayın mermer sütunlarına, işlemelerine bakınca daha iyi
anlıyorum. Hamam ve gymnasium kompleksi çok iyi korunmuş. Hamam
kompleksinin güneyinde dönemin en büyük sinagogu bulunuyor.
Sarayın avlusundaki yeni yeşermiş hafif nemli çimenlere
uzanıyorum. Devasa sütunlara aşağıdan bakınca saray daha da
ihtişamlı gözüküyor. Baktıklarında, kendiliğinden “bu ne
görkem” denilecek bir fotoğraf çekmek için deklanşöre
durmadan basıyorum. Metroplün kralı Kroisos'un, (****) variyetinin
eseri işte bu saray bana ihtişamlı pozlar veriyor.
Sardes,
sanki bir yükseliş ve düşüş öyküsü...Güçlü ve zengin
Karun'un, Perslere esir düştüğü rivayet ediliyor. Perslerin
işgali ile Anadolu'ya hükmeden zengin imparatorluk, bir anda
hayalet misali yok oluyor. Masalcı: “Bir varmış, bir yokmuş,
evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde, develer tellal, pireler
berber iken Sardesliler varmış...” diyerek Sardes'i masallara
konu etse yerinde olur. Karun'u, Midas'ı, Paktolos'u, Bacus'ü ile
ne kadar da zengin bir masal olacağını düşünüyorum. Sinagogun
mermer sütunlarında oturup bunları düşünürken yirmi üç nisan
çocuk bayramında öğretmenleri ile Sart'ı gezen bir grup çocuğun
sesine takılıyorum. Öğretmen “r” leri söyleyemese de
Karun'dan başlayan masalı meddah misali ballandıra ballandıra
anlatıyor. ““Karun gibi zengin olmak” deyiminin kaynağı
Lidyalı kral Karun Sart'ta yaşamış”... Çocuklardan, “Gerçekten
mi hocam, vay be...” diyen şaşkın şavalak sesler yükseliyor.
İçim gülümsüyor, mutlanıyorum.
İzmir'e
dönerken, bir dönem zenginliği ile ün yapmış Sardes, şimdi
mütevazi hali ile öylece duruyor. Sart'ın, Midas'ın altın
dokunuşuna ihtiyacı var. Zenginlik içinde fakirlik çekmemek için
Karun'un torunları atalarını anlatmalı... Aksi halde, Karun'un
Mısır'da değil, Anadolu'nun tam göbeği Sart'ta yaşadığını
kim bilecek...
23 Nisan 2011' Sardes, Salihli
Sabiha
.Sabiha
(*) Sart Çayı
(**) Ümit Tat
(***) Dionysos, Şarap Tanrısı
(****) Kral Karun, “Karun gibi zengin olmak” deyiminin kaynağı Lidyalı Kral